Kurumsal Sürdürülebilirlik Kavramı

Son yıllarda gelişen teknoloji, sosyo-ekonomik yenilikler, artan nüfus ve sanayileşme gibi etmenler çevresel ve sosyal anlamda olumsuzluklara sebep olmuş, bu olumsuzluklar doğal afetlerin ve felaketlerin artışı, doğal kaynakların ve çevrenin tahrip edilmesi, yenilenenemez enerji kaynaklarının hızla tükenmesi, biyoçeşitliliğin azalması gibi çevresel problemlere sebep olup önleme çalışmalarını gerekli kılarken; temel insan haklarının ve dolayısıyla çalışanların haklarının korunması, sosyal sorumluluk bilinci, iş etiği, sorumlu iş, sorumlu paydaş ilişkileri ve sorumlu tedarik zinciri gibi konulara yeni bir bakış açısıyla yaklaşma gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Bu gelişmelerle birlikte evrensel bir nitelik taşıyan “sürdürülebilir kalkınma” kavramı ortaya çıkmış, zamanla küresel boyuttan bölgesel boyuta indirgenmiş, sonrasında organizasyonel düzeyde hedeflenen ve uygulanan bir dizi amaç ve faaliyeti içeren bir kavram haline gelmiştir. Sürdürülebilir kalkınma anlayışının organizasyonel biçimde ifade edilişi “kurumsal sürdürülebilirlik” olarak aktarılırken, “bir kurumun doğrudan ve dolaylı tüm paydaşlarının ihtiyaç ve beklentilerini, gelecekteki paydaşlarının ihtiyaç ve beklentilerini karşılayabilme olanağını tehlikeye atmadan sağlanan kalkınma” olarak tanımlanmıştır. (Dyllick ve Hockerts) En açık ifade ile, evrensel olarak tanımlanan sürdürülebilir kalkınma kavramının ve hedeflerinin işletme düzeyine indirgenmesi olarak tanımlanabilmektedir.

Kurumsal sürdürülebilirlik, sosyal, çevresel ve ekonomik olmak üzere üç başlıkta toplanmaktadır. Bu temel bileşenler ışığında kurumlar sürdürülebilirlik anlayışını yaşadıkları çevreye karşı sorumlulukları yerine getirme, evrensel hak ve sorumlulukları koruma, verimlilik, sürdürülebilir büyüme, güçlü paydaş ilişkileri kurma, standart ve gerekliliklere uyum, iş etiğine bağlılık, işletme değerine ve marka algısına katkı, sektörde fark yaratma gibi sebeplerle benimsemektedirler.